Öncelikle şehit kavramının ne olduğunu açmak isterim. Şehit Allah yolunda cihat edip ölmek veya vatan savunmasında gözlerini yummaktır. Kuran da (Ali Imran, 3/157-158) bulabilirsiniz. Makalemde Enver Paşanın yıllardan (Cumhuriyet dönemiden) beri kara propaganda yapılmıştır. Bunun sebeplerinden başta geleni Panturanist olmasıdır. Bu ideolojiden dolayı pek çok yazar saldırıya uğramış faşist, ırkçı ve vatan hayini ilan edilmiştir. Günümüzde de olduğu gibi gerçek vatan severlere vatan haini, vatan hainlerine barış sever, kahraman denmesi el üstünde tutulması çok üzücüdür. Enver paşa Osmanlı devleti 1. Dünya savaşına katıldığın da harbiye nazırıdır yani tüm osmanlı ordularının kumandanıdır.
ŞEHİT OLUŞU
1922 Şubat’ında komutasında topladığı Basmacı birlikleri ile Duşanbe’yi ele geçirdi ve oradaki Sovyet garnizonunu tutsak aldı. Ardından Horasan üzerine yürüyerek Kızılordu birliklerinin Buhara ve Horasan’dan çekilmelerini istedi. 28 Haziran 1922’deki Kafiran Savaşı’nı kaybettikten sonra dağlara çekilmek zorunda kaldı. 4 Ağustos 1922'de Kurban Bayramı sırasında Tacikistan'da, Belçivan yakınlarında Agop Melkovian komutasındaki Bolşevik Ruslara karşı yapılan bir çarpışmada üzerine düşen havan topuyla hayatını kaybetti ve Çeğen köyüne gömüldü.
SARIKAMIŞ KARALAMASI
Öncelikle bu hareketin neden yapıldığıyla ilgili ve o dönemin şartlarını ele alalım. Harekatın amacı azerbaycan da ki Türklerle iletişime geçmek ve bu uzayan savaşa yeni kan yeni asker kazandırma amacı orta asya da ki Türkleri ayaklandırıp rus çarlïğını sıkıntıya sokma ve tüm Türkleri bir araya toplamak Panturaniz mi gerçekleştirmekti. O dönemin şartlarına gelindiğinde ise Osmanlı kapitülasyonlara boyun eğmiş alınan dış borçlar ise ittihatçiler tarafından demir yolu (Cemal Paşa tarafından) yapılmış ve memur maaşları ödenmïştir. Yani orduya para yetıstirmek biraz sıkıntılı idi. Kaldı ki 2 milyondan fazla kişiyi silah altına almak bile muazzam bir teşkilatçılığın ürünüdür. Şu yanlışı düzeltmek gerek sarıkamış da 90 bin değil 60 bin kişi şehit olmuş ve bu 60 binin 30 bini donarak hayatlarını kaybetmiştir. Türk Silahlı kuvvetlerinin sitesinde de bu sayı mevcutdur Rus kayıpları ise 30 bindir yani tek kurşun atmadan ölündü hikayesi yalandır. Bu harekattan sonra ruslar geri çekilmeye başlamışdır. Bazı kişiler ki ben bu kişilere "Sihirbaz-Büyücü" diyorum insanların kafalarını karıştırmak belli ideolijilere karşıt yetiştirmek amacıyla tarihi kişiliklere özellikle saldırma eğilimindelerdir. Çünkü bu tarihi kişiler birer düşünce akımlarının büyük oyuncularıdır. İşte bu büyücüler sarıkamışa neden girildi girilmemeliydi hataydı gibi konuşurlar bu tiplere sorarım gelen Rus ordularına buyrun geçinmi diyecektik tabiki savaşacaktık bu vahşet ölümler kaçınılmazdı. Bazılarıda neden hemen hareket edildiğini kurcalar kurcalamaya gerek yoktur ordu zaten durulan cephede donmaktaydı bir an önce harekete geçilmeli boşa kayıp verilmemeliydi. Bu harekatın başında Hafız Hakkı paşa vardır bizzat kendisi orada bulunmuştur. Enver paşa tarafından verilen görev dağın yamacından dolanarak düşman cephesinin arkasına sarkmaktı fakat Hafız Hakkı paşa dağın yamacını dolanmak yerine dağın üzerinden gitmesi yükseltiyi artırmış doğal olarak soğukta artmış ve ölümler kaçınılmaz olmuştur.
Ülkeden Kaçış
14 Ekim 1918'de Talat Paşa kabinesi, ateşkes anlaşmalarını kolaylaştırmak için istifa ettiğinde Enver Paşa’nın harbiye nazırlığı görevi de sona erdi. İngilizler'in İttihat ve Terakki üyeleri hakkında yakalatma emri çıkarmasından sonra partili arkadaşlarıyla birlikte bir Alman torpidosuyla yurttan ayrıldı, önce Odessa'ya, oradan da Berlin'e gitti; daha sonra Rusya'ya geçti. Lenin ile irtibata geçip doğu Türkistan da ingiltere sömürgesine baş kaldırmak ıçın destek istedi ilk başta destek aldı fakat Lenin İngiltere ile anlaşmış İngilizler Dogu Türkistan dan çekilmiş yerine Rus askerleri gelmişti. Enver Paşa Doğu Türkistana geçerek Basmacı hareketi oluşturmuş ve Ruslara kan kusturmuştur.
Ruslar Değil Kardeşlerimiz Yardım etti
Bilindiği üzere sürekli Tarih derslerinde rusların milli mucadelede bize silah ve para yardımı yaptığı soylenir bu tamimiyle yalandır Ruslar sadece aracı olmuştur. Buhara devletinden ve Enver paşa tarafından Emir Timurun hazinesinden 100 milyon adet altın gönderilmıştir anadoluya fakat demir yolu sadece Rusyadan geçtiği için mecbur Rusya üzerinden gönderilmiştir ve bu 100 milyon altının sadece 10 milyonu Anadoluya milli mucadeleye gitmiştir diger geriye kalan altınlar sovyet rusya tarafından el konulmuştur. Bir diğer yardım Azerbaycanlı kardeşlerimiz tarafından olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, 3 Mayıs 1920 günü Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşaya yazdığı bir mektupta;
?Devlette hiç para kalmadı. Şu anda içeride para temin edebileceğimiz bir kaynak da yok. Başka kaynaklardan para temin edinceye kadar Azerbaycan hükümetinden borç para alınmasını temin etmenizi rica ederim diyordu.
Kazım Karabekir Paşa, isteği Azerbaycan hükümetine iletti.
Bu istek, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Halk Cumhuriyeti ile Ankara Hükümeti arasındaki ilk resmi temastı.
Azerbaycan,dan Türkiye'ye uzanan kardeş eli...
1921 yılı içinde Nerimanov'un şahsi emri ile Azerbaycan Dışişleri Bakanı Mirza Davut Hüseyinov, kazanılan Birinci-İkinci İnönü Savaşları münasebetiyle çektiği telgrafta;
??Kazanılan bu büyük zaferlerden dolayı Türk halkını Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adına kutluyoruz. diyor ve bu büyük zaferlerin şerefine;
?Azerbaycan halkının yardım için 30 sistern petrol, 2 sistern benzin, 8 sistern kerosin
gönderdiğini bildiriyordu.
Aynı yılın Mayıs ayında Azerbaycan devleti, TBMM hükümetine 62 sistern petrol gönderdi ve bundan sonra savaş bitinceye kadar aynı değerde petrol ve üç vagon dolusu kerosin göndermeyi taahhüt etti.
Bu taahhüdün dışında 1922 yılında Batum yolu ile Azerbaycan dokuz bin tondan fazla kerosin ve 350 ton benzin gönderdi.
Mustafa Kemal Paşa 1921 yılında Nerimanov'a bir mektup yazarak borç para talep etmişti.
Bu mektubu 17 Mart 1921 günü büyükelçi Nerimanov'a ulaştırdı.
Nerimanov, derhal 500 kg altın gönderdi. Bunun 200 kg'si devlet bütçesine, kalanı ise mühimmat ve silah için kullanıldı.
Daha sonra Nerimanov Rusya'dan aldığı 10 milyon altın rubleyi Ankaraya gönderdi. Bu yardımlarla savaş içindeki ülkenin durumunda belirgin bir düzelme oldu.
23 Mart 1921'de Azerbaycan hükümeti talep etmediği halde Türkiye'ye Azerbaycan halkının hediyesi olarak 30 sistern petrol, 2 sistern benzin, 8 sistern yağ gönderdi.
Nerimanov, Mustafa Kemal Paşa'nın yazdığı mektuba yazdığı cevabi mektubunda her gün kazanılan başarılarla Türk halkının emperyalizmden kurtulma günlerinin yaklaştığını, bu yüzden kahraman Türk halkını kutladığını yazıyor ve sonra ilave ediyordu;
Paşam, bizim Türk milletinde kardeş kardeşe borç vermez. Kardeş, her zaman kardeşinin elinden tutar. Biz kardeşiz, her zaman elinizden tutacağız ve tutmaya devam edeceğiz.''
(A. Şemseddinov, Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye-Sovyetler Birliği Alâkaları, shf.66)
Sonuç olarak Türkiye de çok güvendiğiniz kişilerden tarih dinleyin veya benim gibi kaynak kitapları alın ama alırken kimin yazdığına yazılan kitabında kaynağına bakınız.
Kaynaklar
1)A. Şemseddinov, Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye-Sovyetler Birliği Alâkaları, shf.66
2)Genelkurmay Başkanlığı: SARIKAMIŞ HAREKÂTI (22 ARALIK 1914-15 OCAK 1915)
3)Kur'anı Kerim Ali Imran, 3/157-158
4)Cemal Paşa Anılarım Kitabı
25 Şubat 2014 Salı
2 Şubat 2014 Pazar
1 Şubat 2014 Cumartesi
Şeytanın Zilleri
Şeytanın Zilleri Bölüm 2 Uyanış
Uras artık okuduğu kitabın satırlarında idi. Rüzgarın esintisi ağaçların dallarını silkeliyordu. Uras dona kalmıştı. Birisinin gelip bu gerçekçi rüyadan uyandırmasını bekliyordu. Dakikalar bir birinin geçiştiriyordu ama hala Uras'ı uyandıran olmuyordu. Acaba bu bir rüya olmaya bilir miydi ki ? Ama daha önceki rüyasında da terasın üzerinde uçan kuşları görmüş ve uyanmıştı. Bu farklı, rüya gibi akılda kalan üst üste yığılmış imgeler değildi. Şimdi hareket zamanıydı artık durduğu yerden hareket etmeli ve bu rüyayı sonlandır malıydı. Esen rüzgarı arkasını alarak ormanın derinliklerine ilerlemeye başlamıştı. Ay ışığının aydınlattığı ormanda her şey yeşil gözüküyordu. birden her yer sağlanmaya başlamıştı bu bir deprem olmalıydı. Uras içinde bulunduğu durumdan iyice korkmuş ürkmüştü. Ormanda ki ağaçlar bir bir yere devriliyor yerde çatlayıp ikiye bölünüyordu. Uras yerdeki çatlaklıklardan kaçıp uzaklaşmaya çalışıyordu fakat bu çaba nafileydi gökyüzü çökmüş cam gibi yere dökülüyordu toprak ise artık yok olmuş yerini karanlık almıştı Uras zifiri karanlığın içinde ayakta duruyordu ve birden bir ses geliyordu boğuk bir ses ''Uras-Uras-Uras'' Bu ses giderek netleşiyordu. Uras, artık karanlıkta vücudunun da kaybolduğunu görmüştü sadece gözleri karanlığa bakıyor bir yandan da Alican'ın seslenişini duyuyordu. Kollarını yerinden kaldırmak, Gözlerini açmak istiyor fakat yapamıyordu. Sanki uyanması için bir darbe bir dokunuş gerekiyordu. Çok geçmeden Alican'ın tokadıyla gözleri birden açılmış kollarını yeniden hissedip hareket ettirmeye başlamıştı. Alican kaşlarını çatarak yine dersi asarak kütüphaneye mi geldiğini sordu. Uras ise hala şoktaydı elini açıp kapatıyordu ve kafasını yavaşça Alican'a çevirerek saati sordu. Alican saatin dört olduğunu, okulun bir saat önce bittiğini ve kendisini aradığını ama okulda bulamadığını söyler. Uras'ın gözleri, okuyup uyuya kaldığı o eski kitabı arar fakat kitap masanın üzerinde yoktur. Uras Alican'ın sözünü keserek ''Kitap... Kitabı sen mi aldın?'' Alican Uras'ın sözlerini takmamasına sinirlenir. Yüksek ve sert bir şekilde ''derdin ne senin? beni neden dinlemiyorsun?'' Uras kısık bir sesle ''Yorgunum daha sonra konuşalım'' Alican bu lafları duyunca iyice köpürmüş Alican'ın yakasına iki eliyle yapışmıştı. Uras ise hiç oralı değildi bedeni bitkin yüzü solgundu. Hayattan bıkmış yorulmuş artık kendini dünyada nefes alan bir işgalci olarak görüyordu. Alican, Uras'ı hayata bağlamaya içine kapanıklığını kırmaya çalışıyordu ama her seferinde Uras daha fazla içine kapanıyordu. Artık Alican da bıkmıştı Urasın bu halinden yorulmuştu. Son bir kere yakasına yapışmış gözlerini büyüterek ''Ne halin varsa gör artık seninle uğraşmayacağım'' Ellerini yakasından çeker ve sinirli sert adımlarla kütüphaneden çıkar. İçine derin bir nefes çekerek gökyüzünde ki bir birini kovalayan bulutlara bakıyordu. Artık Uras'ın düzeleceğine imkan vermiyordu. Beyhude uğraştığını anlamıştı. Bulutlara dalıp gitmişti onu bu hüznünden kurtaracak bir sesi çok geçmeden duymuştu. Bu karşıdan gelen Ebrar'ın sesiydi. Ebrar henüz daha yeni okula kayıt olmuş ve Alican ile çok çabuk arkadaş olmuştu. Alican, ilk görüşte Ebrar'a aşık olmuştu fakat Ebrar'ın aynı duyguları taşıyıp taşımadığını bilemediği için hoşlandığını söyleyemiyordu. Ebrar, Alican'ın üzgün olduğunu fark etmiş hafif gülümseyerek ne olduğunu sordu. Alican ise ne olup bittiğini unutmuş Ebrar'ın yeşil gözlerine baka kalmıştı. Ebrar hafif kızarmış utanmıştı gözlerini kaçırarak sorusunu tekrarladı ''Ne oldu? niye buradasın'' Alican bu lafa nasıl cevap vereceğini düşünmeye kalmadan kütüphanenin kapısını açıp Uras dışarı çıktı. Alican kapının sol tarafında kalmış ve yüzü kapının üzerinde ki grafitilere baka kalmıştı. Uras kapıyı açtıktan sonra biraz bekleyip sağ tarafa dönerek Ebrar'a, ''Buradan orta boylu, siyah saçlı böyle salak bir tip geçti mi?'' Ebrar Uras'ı bir kaç kere Alican'ın yanında görmüştü aklından Alican'ı arayacağını düşündü ve Yine hafifçe gülerek ''Alican'ı mı arıyorsun?'' Uras'ın yüzü solgun ve katıydı. Ebrar'a, Alican'ı nereden tanıyıp tanımadığı sorma gereksinimi bile duymadan uyuşuk, keş bir şekilde ''Evet ne tarafa gitti?'' Ebrar biraz ürkmüştü çünkü karşısında duran kafayı bulmuş biriydi sanki, ama kapının arkasın da Alican'ın olduğunu düşününce rahatlamıştı. Kısık ürkek bir sesle Alican'ın kapının arkasında olduğunu söyledi. Uras kaşlarını kaldırarak kapının arkasına baktı karşısında sinirden köpüren Alicanı buldu. Uras sakin bir şekilde kapının arkasında Alican'ın ne yaptığı sordu Alican ise iyice öfkelenerek ''Aptal kapıyı yüzüme doğru açtın, beyinsiz'' Uras konuşmak için tam hamle yaparken Ebrar araya girmiş ve Alican'a boş vaktinin olduğunu ve kendisiyle şehri dolaşmak istediği söyleyip olayı yatıştırmıştı. Uras Alican'a eve gideceğini söyler Alican gülerek Uras'a hayatında ilk defe doğru bir karar verdiğini söyler ve Ebrar ile ağır adamlarla sahile doğru ilerler. Kış ayında hava da güneş son kez doğup batıyordu sanki, Ebrar konuşuyor Alican dinliyordu arada bir sorulara kısa cevap verip Ebrar'ın kumral saçlarına yeşil gözlerine dalıyordu. İşte tek bir gülümseyiş için Alican kalbini söküp verebilirdi. Uras eve varmış yatağına çoktan uzanmıştı gözleri açık kalmak için savaş veriyordu. En sonunda gözleri savaşı kazanmış yorgun bedeni biraz olsun soluk almıştı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)