Okyanusun ortasın da küçük bir kayık. Güneşin en tepede olduğu, sular sakin, durgun bir şekilde aktığı zamandı. Gözleri kapalı kayıkta uzanan bir adam Güneşin doğrudan yüzüne gelen sıcaklığını, denizin tuzlu kokusunu alıyordu. Gözlerini açmak istiyor fakat açamıyordu sanki bir şey olmasını bekliyordu. Birinin bağırması veyahut da tokatlamasını bir sessin ona komut vermesini bekliyordu. Uzun bir müddet gözleri kapalı bir şekilde bekledi ve gözlerini açtığında ise güneş batmak üzereydi. Yavaşça gözleri açılıyor etrafı bulanık görüyordu. Güneş artık kızıl renge bürünmüş okyanusun dibine batmış yerini dolunay almıştı. Gözleri açılan Uras etrafına bakıyordu üşüyor, korkuyordu. Hemen kendini sandalın sağına atınca sandalın dengesi bozulmaya başlamıştı. Dengesi bozulan sandal bir sağ bir sola gidiyor içine giren sular, esen rüzgar Uras’ı iyice ürkütmüştü. Buraya acaba nasıl gelmişti? Ne zamandan beri sandalda uyuya kalmıştı? Bunları düşünmeye bile vakit yoktu. Yapması gereken bir an önce sandalı dengeleyip sakinleşmekti. Uras sandalı dengelemek için bir elini sağ tarafa, diğer elini sol tarafa koyarak sandalın ortasına oturdu artık sandal dengedeydi. Sıra kafasında ki sorulardaydı. Küreği bile olmayan sandalla okyanusun ortasında ne işi vardı. Acaba kaçırılmış mıydı? Kaçırılmış olsaydı muhakkak yanında birileri olurdu. Okyanusun ortasında olmazdı. Buraya nasıl geldiğiyle ilgili sorular git gide artıyordu her bir soru diğer bir soruyu doğuruyordu. Artık buraya nasıl geldiğini düşünmeği bırakmış buradan nasıl kurtulacağını düşünüyordu. İlk önce yönünü bulmak için gökyüzünde kutup yıldızını bulmalıydı. Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı fakat gökyüzünde bir tane bile yıldız yoktu. Sadece ayın ışığı vardı. Ay’a dikkatlice bakmaya başladı. Gökyüzü bir anda gürlemeye başlamıştı ama ne gariptir ki gökyüzünde hiç bulut yoktu. Dikkatlice dinleyince gök gürültüsünü sanki bir şey anlatıyor gibiydi sanki biri ona sesleniyordu. Urasın yüzü yavaşça Ay’ın ışığıyla kavruluyordu. Güneş hiç gitmemiş sadece şekil değiştirmişti sanki. Uras yüzüne vuran sıcak Ay ışığında sandala oturmuş. Sandalın içindeki suları eliyle boşaltmaya çalışıyordu. Birden ağızından sular fışkırmaya başlamıştı ağzını kapatmaya çalışıyordu fakat kapatamıyordu ağzından çıkan sular artmaya başlamış ve sandalı doldurmaya başlamıştı. Sandal yavaşça batıyordu Uras bunu fark etmiş. Eliyle ağzını kapatmaya çalışıyordu ama su her defasında daha güçlü fışkırıyordu. Uras çıldırmıştı ne olduğunu anlayamıyordu artık sandal suya tamamıyla girmiş Uras su yüzeyinde birkaç saniye kaldıktan sonra okyanusun derinliklerine inmişti. Hala ağzından su fışkırıyordu. Suyun içine girer girmez kalbinin attığını hissetmişti ilk defa bu kadar şiddetli atıyordu. Göğsü ağır maya başlamıştı her şey saniyeler içinde oluyordu Sonunda Uras mücadeleyi bırakmıştı. Güneş en tepede yüzüne vuruyor, Denizin tuzlu kokusunu alıyordu. Bir kadın sesi işitiyordu ‘’hadi uyan’’ diyordu. Uras gözlerini yavaşça açıyordu. Tepede ki güneş yüzüne vuruyordu. Elini yüzüne götürerek güneşe karşı siper ediyordu. Sağ dönüp bakıyordu bir kumsaldaydı. Masmavi bir deniz. Bir koyda olmalıydı ya da adada çünkü bu kadar temiz bir deniz ancak insanların az uğrak olduğu yerlerde olabilirdi. ‘’Benimi arıyorsun’’ diye bir ses duydu hemen sol tarafına döndü dizlerinin üstüne çökmüş, Beyaz bir elbise içinde kendisine bakan bir çift umut dolu göz. Uras bir müddet karşısında ki o umut dolu parıldayan gözlere baka kaldı. Saçları omuzlarından aşağıya kadar uzanan, sarı saçlı, Gözleri ise bir ruh kadar şeffaf maviydi. Uras çok geçmeden kendini toparlayıp nerede olduğunu sordu. Karşısında ki sarı saçlı kız gülümseyerek buranın gerçek adını bilmediğini ancak yerlilerin ruh adası dediğini söyledi. Uras biraz irkilerek ölüp ölmediğini sordu. Karşısında ki sarı saçlı kız gülümseyerek ölmediğini söyledi. Elini Uras’a uzatarak evine davet etti. Uras karamsarda kaldı. Sarı saçlı kız Uras’ın karamsarda kaldığını, düşündüğünü görünce. O kıpkırmızı dudaklarını yana gererek;
-Korktun mu?
Diye sordu Uras ayağa kalkarak gülümsedi;
-Korkmak mı? Nerde olduğu mu bilmediğim ve hala nasıl geldiğimi çözemediğim bir adadayım. Bu korkmak değil bu sadece tedirgin olmak.
Sarı saçlı kız derin nefes alıp vererek;
-O halde sana çok iyi bir teklifte bulundum. Benim misafirim ol. Şimdi Annem güzel yemekler yapmıştır.
Uras’a bu sözler mantıklı gelmişti. Hem karşısında tatlı bir kız vardı ondan zarar geleceğini hiç sanmıyordu. Sarı saçlı kızın teklifini kabul ederek evin yolunu tutmuşlardı. Birkaç adım önde sarı saçlı kız Uras’a rehberlik ediyor Uras da etrafı süzüyordu. Etrafa da kuş sesleri, ağacın yapraklarının arasına giren rüzgarın sesi ve sarı saçlı kızın ayak sesleri hakimdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder