ARABA AŞKI
(sinopsis)
Kasabanın yakınında yaşamakta olan on yaşlarındaki üç küçük arkadaşın tahtalardan ve diğer malzemelerden yararlanarak, binebilecekleri bir arabacığı yapma uğraşları etrafında gelişen bir hikâyedir.
ARABA AŞKI
(senaryo)
1.KÖY EVİ/BALKON………………………………………………….İÇ/GÜN
Güneşin kızdırmaya başladığı öğle
vaktinde,dışı kerpiç ve ahşapla kaplı
bir köy evinin balkonunda Arif(11),
Bekir(10) ve Mehmet Ali(10)
bacaklarını ahşap balkon
korkuluklarından sarkıtmış sallarken,
ellerinde kabak çekirdekleri bir yandan
çıtlatıp yerken bir yandan da sohbet
etmektedirler.Evin önünde büyükçe
bir dut ağacı vardır.Gölgesinde
büyükçe bir köpek uzanmış yatmaktadır.
ARİF:Cemil’in bisikletinden daha güzelini alacağım sana dedi.
BEKİR:Amcana mı dedin?Ne zaman gelecek ki?
ARİF:Üç hafta sonra gelecek dediydi yengem.
MEHMET ALİ:Geçen yazında gelecekti.Gelmedi.Oğlum bu amcanın gelesi yok.
ARİF:Vallahi gelecek,görür bakarsın.Bisikletimi getirsin sizi de bindirecem.
BEKİR:Üçümüz sığar mıyız oturağına.
ARİF:Yok oğlum.Ben size öğretecem.Andızın bayırından salacam kendimi taa dereye kadar.
MEHMET ALİ:Cemil gibi ellerini de salacan mı?
ARİF:Cemile beş çekerim…Yanından vınn.
BEKİR:Şimdi öyle diyon ama yarın cayarsın.Cemil bisikletine dokundurmuyor.
ARİF:Oğlum ben Cemil miyim.Siz benim arkadaşlarım değil misiniz?
2.EV/OTURMA ODASI………………………………………….İÇ/AKŞAM
Aynı evin içinde, oturulan,yemek
yenilen ve misafir karşılanan salon
görülmektedir.Baş köşede sedir
üzerinde Hacı İsmet Efendi(66)
kulağını ahşap lâmbalı bir
radyoya dayamış,eliyle de radyoda
istasyon bulmak ve ajansları(haberleri)
dinlemekle meşguldur.
Cızırtılı sesler gelir.Arif elindeki bir
cevizin içini çakıyla boşaltmakta;
bu şekilde fırıldak oyuncağı
yapmaya çalışmaktadır.Büyük gelin
Arifin annesi Makbule (35)hamur
yoğurmakta,Hacer nine(63)
(Babaanne)tavandan dört iple uzatılarak
yapılmış yörük beşiğindeki bebek
Elânur’u uyutmaya çalışmaktadır.
Hacer nine çocuğu sallarken İsmet
dedeye döner,hafif bir sesle,
HACER NİNE:Bir günde havadis almasan dünya mı yıkılır.Bir uyuyup bir uyanıyor.Sesini kıs bari…
İsmet dede radyoyu tamamen kapatır.
Saatini yelek cebinden çıkarır,bakar
tekrar yerine koyar.Ayağa kalkar,abdest
almak için hazırlanırken gelin,
Makbule hamur yoğurma işini bırakıp
leğene koşar.
İSMET DEDE:Sen ırgalanma kızım.Arif suyumu döker.
Arif duymaz.Kendini tamamen oyuncak
hazırlama işine kaptırmıştır.İsmet dede
yanına gelir.Tepesinde durur,bir müddet
çalışmasını seyreder.Arif düzgün şekilde
cevizin içini boşaltamaz.Cevizler
kırılmaktadır.Dede kendi çakısını
kemerinde taşıdığı çakılıktan çıkarır.
İSMET DEDE:Ver bana bakalım,Kem alet ile Kemalât olmaz.Senin çakının ağzı bozuk.Şimdi ver bakalım en irilerinden bir ceviz.
Arif sevinerek en güzel cevizi uzatır.
İsmet dede büyük bir maharetle cevizin
üstüne,altına ve yanına birer delik açar.
Çakının küçük ucuyla içini boşaltmaya
başlar.Arada bir ışığa kaldırarak içini
kontrol eder,üfleyerek artıklarını da
temizler.Arif’e dönerek,
İSMET DEDE: Ordan bir çıra getir.
Arif kuzine sobanın altında kurumakta
olan çıralardan bir tane getirir,uzatır.
İsmet dede çırayı güzelce yontar,sonra,
İSMET DEDE:Ninenden ip al.Naylon olursa fırıldağın daha esaslı döner.Seni kimse geçemez.
Uzaktan olanları gözetlemekte olan
Hacer nine işi anlar.Elini kuşağına
götürür.İçinden çıkardığı iğneliği
açar,içindeki renkli iplerden beyaz
olanını çıkarır.Parmağına sarar,küçük
bir çile yapıp uzatır.Biraz nazlayarak
biraz da serzenişle,
HACER NİNE:Deden iplerimi bitirdi.Evlendik evleneli oyun oynamaktan usanmadı.Daha evvelisi gün iki makara ipimi uçurtma uçuracam diye israf etti.Kalanını incirin dallarından topladım.
İpi, kalem gibi yaptığı çıranın ortasına
takan İsmet dede,Delikten geçirdiği
bu yuvarlak sopacığın ipini de ağzının
içine havayı çekerek alır.Bu esnada
Ezan sesi gelir,elindekileri Arif’e
uzatarak,
İSMET DEDE:Cemaate geç kaldık.Bekletmeyeyim.Pervanesini döndüğümde yaparız.Sen elleme.
Diyerek kalaylı bakır abdest
leğeninin yanına doğru ilerler.
3.KÖY/MEYDAN……………………………………………………..DIŞ/GÜN
Köydeki meydanda yaşlılardan
dört kişi uzunca bir kalasın üzerinde
oturmuş sohbet etmektedirler.
Meydanda bisikletine binmiş
olan Cemil’(13,kızıl saçlı,çilli)in
etrafını çocuklar
sarmıştır.Arifle Bekir uzakta
durmakta kendi aralarında
konuşmakta ve Arifin cevizden
yapılmış fırıldağıyla oynamaktalar.
ARİF:Mehmet Ali’yi çağır.Evin arkasında toplanalım.
BEKİR:Ne yapacaz orda?
ARİF:Siz beni bekleyin.Orda konuşuruz.
BEKİR:Mehmet Ali ben dayanamıyorum.Cemilin bisikletine binecem dedi.
ARİF:Vermez oğlum…Peşinden it gibi dolaştırır durur.
BEKİR:Mehmet Ali Cemile el feneri vermiş,bindirsin diyerekten.
ARİF:Üstüne çıkarır o kadar.Gör de bak.
4.KÖY/MEYDAN……………………………………………………..DIŞ/GÜN
Cemil,bisikletiyle yanındaki
kalabalığı zil(korna)çalarak yarar
ve uzaklaşır.Mehmet Ali arkasından
bağırır,
MEHMET ALİ:Beni bindirmeyecen mi?Bi tur atayım.
CEMİL:Bu gün olmaz.Garaja çekecem.Yarın bakarız.
MEHMET ALİ:Fenerin pilini bitirme.
CEMİL:Al fenerini,zaten bitik.
Diyerek feneri o tarafa doğru
fırlatır.Fener yere çarpar,M.Ali
koşar feneri eline alır,yakmaya
çalışır,yanmaz.Bir iki dizine
vurur,tekrar dener yanmaz.Ağlamaya
başlar.
5.KÖY/EVİN ARKASI……………………………………………………….DIŞ/GÜN
Arifin evlerinin arkasında
üç arkadaş ellerinde tahta
parçaları,soyulmuş ağaç
kütükleri,paslı çiviler,küçük
bıçkı,keser gibi malzemeler
vardır.
BEKİR:Deden görürse kızar mı bize.
ARİF:Habersiz aldım.İşim bitince geri koyacam.
M.ALİ:Arabanın tekerlerini bilyadan yapalım.Jet gibi gider.
ARİF:Bilyayı nerden bulacaz.
BEKİR:Çarşıdan ben alırım.
ARİF:Çok paradır oğlum.Hırsızlama mı?
BEKİR:Kumbaramdan alırım.
M.ALİ:Baban ya anlarsa.Gebertir seni!
BEKİR:Ben açmadan alacam.Ağzından.
M.ALİ:Araba biterse ilk kim binecek.
BEKİR:En birinci ben.
ARİF:Kavga etmeyin.Sırayla binecez.Herkesi bindirecem.Cemile inat.
M.ALİ:Akşam ezanı okundu.Arabayı saklayalım.Yarın bitiririz.
BEKİR:Bizim ahırda saklarım.
ARİF:Olmaz oğlum.Sığırlar basar-masar.Ben evde saklarım.
Konuşurken bir yandan da tahtaları
keserek,çakarak arabanın yapımını
sürdürürler.
6.EV/ARDİYE…………………………………………………………………..İÇ/AKŞAM
Dede evin ardiye kısmına
girer,elinde ingiliz su anahtarı
vardır.Diğer elinde boruya
sarılacak kendir ipler vardır.
Ağızında mırıldandığı ilahi
vardır,
İSMET DEDE:”Buyruğun tut Rahmanın,tevhide gel,tevhide…Tazelensin İmanın tevhide gel tevhide…”
Alet sandığını açar,bir kaç aleti
kaldırır,conta aramaktadır.
Sonra içinden bazı aletlerin
eksik olduğunu farkeder,
İlahiyi keser,başını
‘Allah,Allah’dercesine iki yana
sallar.Sağı solu arar,
kenardaki hasır çuvalları
kaldırır,altında arabayı görür,
tutar kaldırır.Gülümser,
yerine koyar, üstünü aynı şekilde
kapatır.İç çeker,kendi kendine,
İSMET DEDE:Rahmetli babanın araba sevdası sana da bulaşmış. Hafazanallah…
7.EVİN ARKASI……………………………………………………………………DIŞ/SABAH
Üç arkadaş tahta arabayı
bitirmek üzeredirler.
Arabanın önüne kırmızı
kuru kalemle”DOÇ”Yazarlar.
Dede onlara farkettirmeden
görülmeyecek bir yerde
yapılanları izlemektedir.
ARİF:Ön tekerde bilya var ya.
M.ALİ:Cemili geçer mi?
BEKİR:Andızın bayırından salacan,dereye kadar.Kimse tutamaz oğlum.
ARİF:Tekerin yağını kim getirecek.
M.ALİ:Bizim kaymağı akşam makineye vuracam.
ARİF:Oğlum her bi şeyi ben mi getirecem.
BEKİR:Ben getireyim.
8.KÖY/BAYIR…………………………………………………………….DIŞ/GÜN
Bayırın başında kalabalık
bir çocuk gurubu(5-12 yaşları
arasında 10-14 kişi kadar)
Üç arkadaşın arabasını incelemek-
tedirler.Arifin elinde bir bez silme
ve son bakımını yapmaktadır.
Naylon bir tasın içindeki
tereyeğı Bekirin elindedir.
M.Ali arabanın bir nevi
korumalığını yapmaktadır.
Bu esnada Cemil Bisikletinin
zilini çalarak yanlarına doğru
gelir.Kalabalık o yöne doğru
bakar.Gelir ani bir frenle
durur.Bisikletin park ayağını hızlı
bir hareketle açar.Herkeste meraklı
bir bekleyiş hakimdir.Çocuklar
kenara açılır.
Cemil arabayı görür.Morali bozulmuştur.
Çaktırmamaya çalışır,hiddetle,
CEMİL:Bu oyuncak kimin?
Sessizlik olur.Kimse cevap vermez.
Cemil işi anlar,kendisi cevaplar.
CEMİL:Arif sen yaptın değil mi?Kıskandın…
Arif göğsünü gererek,arabayı biraz
öne çeker,bir yarım daire çizdirir.
ARİF:Ben yaptım ne olacak.
CEMİL:Yoluma çıkma sakın.Ezerim.
ARİF:Var mısın yarışa.Dereye kadar.
Cemil biraz afallar,sonra toparlar,
CEMİL:Benimle mi yarışacan tahta kurusu.
ARİF:Geçersem ne verecen.
CEMİL:Beni geç,aha bunlar şahit,bisikletimi dereye atmasam Cemil demesinler.
9.EV/AVLU………………………………………………………………..DIŞ/GÜN
İsmet dede evden çıkmış
bayıra doğru gelmektedir.
Elinde dolu bir bakraç
(Bakır yoğurt kabı)taşımaktadır.
Çocukların kalabalığını
farkeder.O yöne biraz daha
dikkat kesilir.İlerler…
10.KÖY/BAYIR…………………………………………………………….DIŞ/GÜN
Çocuklar bayırın başında
merakla beklemektedirler.
Cemil kendinden emin
bisikletin üstündedir.
Arif arabanın üstünde,M.Ali
ve Bekir yarış hazırlığı için
son kontrolleri yapmaktadırlar.
Bisikletle arabanın ön tekerleri
Aynı çizgiye gelirler.O esnada
bayırda gezinen bir köpek
Bekirin uzaktan attığı bir
taşla uzaklaştırılır.Pist hazırdır.
M.Ali iki elini ağzına götürür,
ıslık çalar,
M.ALİ:Fiuuuu(ıslık sesi)
Süratle yokuş aşağı yarış başlar.
Önce bisiklet hızlanır.Sonra fren
yaparak yavaşlar.Arif hızlanır,
hızlanır,ortalarda bisikleti yetişir.
Arkadaşları tezahürat yaparlar.Arif
çok hızlanmıştır.Ayaklarını yere sürterek
durmaya çalışır,duramaz.Sona yakın
bir tümseğe çarpar,havalanır ve yere
düşer. Araba bir tarafa uçar,dağılır,
kendisi bir tarafa uçar.Bisiklet arkasından
yetişir.Cemil bisikleti kenara yıkar.Arife
doğru koşar.
11.KÖY/BAYIR…………………………………………………………….DIŞ/GÜN
Arifin yüzünde ızdırap vardır.
Oturmaktadır. Sol kolu yırtılmış
ve bileği kanamaktadır.Kara lastikleri
ayağından fırlamıştır.Pantolonu
arkadan parçalanmıştır.Başında
koşup gelen arkadaşları ve dedesi
vardır.Dedesi nefes nefese kalmıştır.
Elindeki bakraçın içindeki yoğurt
etrafa saçılmıştır.Arif’i hemen
öper,kucağına alırken,
İSMET DEDE:Ne yaptın torunum…Tamam korkma bi şey olmadı.
Arif Cemil’e doğru bakar,halsiz bir
ifade sessizce,
ARİF:Duracan mı sözünde.Dereye atacan mı hı…Kim geçti gördün mü?
Cemil bir müddet acıyarak bakar,
bir şey söyleyemez.
Sonra bildik yüzünü gösterir,
bisikletini alır,geriye dönerken,
CEMİL: Ben bilerek geri kaldım.Seni kandırdım.
M.Ali ve Bekir dağılmış
arabanın parçalarını ellerine
almış şaşkın şaşkın Cemilin
arkasından bakmaktadırlar.
12.EV/AVLU………………………………………………………………………DIŞ/GÜN
Arif’in evinin önünde Alman
plakalı lüks bir mercedes
araba durmaktadır.
Arabanın arkasında, Arif, M.Ali
ve Bekir’in yardımıyla büyükçe
bir yarış bisikletine binmeye
çalışmaktadır. Uzakta Cemil
bisikletinden inmiş ve duvara
yaslanmış onları
seyretmektedir.
13.KÖY/MEYDAN…………………………………………………………………DIŞ/GÜN
Köyün delisi Mevlüt(40)sopaya at gibi
binmiş,koşmaktadır.Üzerinde uzun
yün bir palto ve başında fes vardır.
Gözünde bir kalın çerçeveli siyah
güneş gözlüğü…Peşinde
çocuklar onunla alay etmektedir.
ÇOCUKLAR:Mevlüt bizi de arabana alsana…alsana…deli Mevlüt,deli Mevlüt…
MEVLÜT:Araba kalktı…Deh…..deh….bindin bindin…indin indin…deh deh…
Bu arada Cemil ile Arif arkadaş
olmuş,gülerek,bisikletle
yanlarından zil çalarak geçerler.
Yazan: A.Sacit TÜRKER
15.7.2008
TRETMAN “VURGUN YEMEK”
1.Ender Bey’i(55)lüks döşenmiş ofisinde görürüz. Ceketi yan taraftaki kısa seyyar askılıkta asılı bulunan siyah takım elbisesinin altında beyaz, hakim yaka,altın görünümünde kol düğmeleri bulunan ve üst iki düğmesi açık gömlek giymektedir. Uzunca boylu ve göbekli bir kimsedir. Biryantin sürülmüş ve siyah boyalı saçları parlamaktadır. Parmağında kalın taşlı bir şövalye yüzük vardır. Özellikle antika ve orijinal eşyalar,tablo vb. malzemelerle dekore edilen bir yerdir burası. Ender Bey bir yandan elindeki, hat kamışlarının konduğu sarı metal kabı incelemekte bir yandan da Havana purosu içmektedir. Köşede büyükçe bir kubbe alemi, üzerindeki hilalle dekor olarak yer alır. Bu sırada telefon çalar,kısa bir konuşmadan sonra ceketini alıp çıkar.
2.Bahri(36)’yi büyük ve tarihi bir caminin ön safında cemaatle namaz kılarken görürüz. Namazda gözleri secde yerinde değil caminin süsleme ve kandillerindedir. Namazdan çıkarken en sona kalır. Müezzinin:
- Kapatıyoruz muhterem,nafile kılacaksan son cemaat yerinde kılabilirsin,ikazıyla bir an irkilir sonra gülümseyerek dışarı çıkar.
3.Aynı camiin kapısında bulunan bayan dilenci (simlâ-25)paralarını saymaktadır. Bahri yanından geçer, dilenci az sonra oturduğu yerden kalkar, Bahri’nin gittiği yöne doğru ilerler.
4. Ender Bey’i, tarihi bir çeşmenin onarımını inceleyen müteahhit konumunda görürüz. Yanında iki kişi daha vardır. Birisi elindeki dosyalara bazı notlar alır. Uzakta lüks arabası yanında özel şoförüyle durmaktadır. İşçiler çalışmaktadır. Çeşmenin üzerindeki çatlamış mermer kitâbe çıkarılmakta yerine yeni imitasyon-kopyesi takılmaktadır. Yeni sarı muslukların da parladığı görülür. İşçilerden birisinin eli kanamıştır. Ender Bey hemen sarmasını ister. Çünkü kan kendisini tutmaktadır. Bu arada çıkarılan kitabe özenle sarılır küçük siyah minibüsün arkasına yerleştirilir.
5.Bahri’yi antika müzayedesi yapılan bir salonda açık artırmaya katılan kişiler arasında görürüz.
6.Ender Bey’in bürosunda yabancı erkek ve bayan misafirler birbirleriyle samimi bir şekilde ingilizce konuşmaktadırlar. Konuşma bir caminin çinilerinin değiştirilmesi ve restorasyonu üzerinedir. Ellerinde çeşitli detay resimler,kataloglar ve plan-projeler vardır. Ender Bey dinlemektedir. Az sonra misafirleri bitişik odaya davet eder.
7.Bir ambulans hızla Galata köprüsünün yanından Balat’a doğru gitmektedir. Ara sokaklardan geçer. Ahşap bir binanın önünde durur. Arka kapısının açıldığını sedyeyle bir şeyin taşındığını görürüz. Aceleyle geri dönülür,Ambulans siren sesi çalmaya devam ederek geriye döner.
8.Restoresi yapılan çeşmenin önünde Nahit(50)Bey’i görürüz. Nahit Bey Üniversitede Öğretim görevlisidir. Çeşmeden bazı pozlar alır,not defterine bir şeyler yazar. Muslukları inceler. Bu esnada dilenci kılığındaki Simlâ onun yanına yaklaşmaktadır.
9.Ender Bey bitişikteki yarı loş odasında elindeki tarihi,antika eserleri gösteren bir slayt sunumunu misafirlerine sunmakta ve bazen durdurup bilgi vermektedir. Misafirler hayranlık ve şaşkınlıkla izlemektedirler.
10.Şehrin tarihi bir camisinin içerisinde polisler,cami cemaati ve imam efendiyi görürüz. Camiden gece soygun yapılarak değerli antika eşyalar çalınmıştır. Sorgulama ve parmak izi alınır. Polis alarm cihazının iki gündür bozuk olduğunu öğrenir. Hırsızların bu zamana nasıl denk getirdiklerini merak eder.
11.Trafik akışında orta halli bir arabanın birileri tarafından kamyonetle sıkıştırılarak,şarampole yuvarlandığını görürüz. Kamyonet ilerde durur. Yardıma koşan birkaç kişi yaralıyı çıkarırlar. Bu yaralı kimsenin Nihat Bey olduğunu görürüz. Yardıma koşanlardan birisi çaktırmadan fotoğraf makinesini ve dizüstü bilgisayarını alıp uzaklaşır. Nihat Bey baygındır.
12.Soygun yapılan camiye yeni şamdanların getirildiğini görürüz. Yine hat levhaların yerine baskı yapılmış metal çerçeveli olanlar asılmaktadır. Bunlar taklit ve uyduruk şeylerdir. Şamdanlar ve tablolar indirilirken Bahri yardımcı olur. Kendisine yardımlarından dolayı teşekkür ederler. O hayır sahibinin aracısı olduğunu fakat ismini vermek istemediğini ifade eder.
13.Ender Bey yanındaki misafirleriyle boğaz manzaralı Çin lokantasında yemek yemektedir.(suşi).Telefon çalar,açar, konuşmak için dışarıya çıkar. Yerine döner fakat gergin ve asabi bir haldedir. Garsonun eline kendisi çarptığı halde garsonu azarlar.
14.Nihat Bey hastane odasındadır. Koluna serum bağlıdır. Kendisine bir çiçek ulaştırılır. Çiçeğin üzerine iliştirilen notta:’Hayat güzeldir. Ve insana ikinci bir şans sunulmaz. Şimdilik beraber olduğun ailenle mutlu mutlu yaşamaya bak’ yazılmıştır. Nihat bey sinirle döner,kolundan serum çıkar,ilaç beyaz yatağa damlar.
15.Önünde küçük bir bahçesi olan kahvehaneyi görürüz.
16.Aynı kahvehanenin altında depo gibi bir yerde büyük bir faaliyet içerisinde 15 kadar çalışan görürüz. Bazı tarihi eserleri silme,yamalama ve parlatma işiyle meşguldürler. Bir yanda antika halı,kilimler diğer yanda metal objeler bir diğer tarafta da taş mermer eserler vardır. Özellikle ayakta uzunca boylu ve tepesindeki sarığıyla üzerindeki Osmanlıca yazısıyla dimdik duran bir mezar taşı göze çarpar.
17.Ender Bey resmi bir salonda önemli zevata tarihi eserler ve restorasyonu hakkında bilgi vermektedir. Özellikle kaybolan tarihi birikim ve doku ile ilgili çok müteessir olduğunu belirtmektedir. Konuşmacılar kendisini alkışladıktan sonra beraberce kokteyl alanına yürüyüp kadehlerini kaldırırlar.
18.Polis merkezi hırsızlık masasında izlenen cadde ve alan kamera görüntülerinden Simlâ adlı dilencinin davranışlarından şüphelenilir.
19.Nihat bey kolu alçılı bir şekilde ve yalnız başına Eyüp’te Piyer Loti kahvehanesine doğru yürümektedir. Necip Fazıl’ın kabri dibinde duraklar, içinden bir şeyler okur,yoluna devam eder.
20.Bahri,otobanda arabasının içerisinde başından vurulmuş olarak görülür. Araba bariyerlere bindirmiştir.
21.Depodaki eserlerin ve malzemelerin akşamüzeri hızla boşaltılmakta ve kapalı büyük bir kamyona yüklenmekte olduğunu görürüz.
22.Yabancı misafirlerden üçünü havaalanına gitmekte olan taksinin içinde görürüz.
23.Ender Bey kendi bürosunda sinirle bir öteye bir beriye gidip gelmekte ve bu esnada telefonla konuşmaktadır. Sinirle küfreder,elindeki cam küllüğü fırlatır,ters bir hareketle küllük başı üzerindeki asılı duran besmele yazılı hat levhasına çarpar. Cam-çerçeve kırılır. Düşer. Bu esnada başı kanamaya başlar,önce pek fark edemez sonra kan beyaz gömleğine bulaşır,gömleği çıkarır. Elini yıkamak ve aynaya bakmak için lavaboya geçer. Kan hızlı ve durmacasına akar. Elini korkuyla başına götürür. Ciddi bir şekilde yaralandığını anlar. Dönüp telefona ulaşır. Telefon meşgul çalar,bayılmak üzeredir. Elinden ahize düşer,kendisi de orada yığılır kalır.
24.Boğaza nazır bir kabristanda taze bir mezara doğru yaklaşırız. Mezar taşına yapıştırılmış resmin altında bir yazı göze çarpar:’Biricik eşim, seçkin insan, hayırsever işadamı Ender Kölemenoğlu’nun ruhuna fatiha.’
25.Nihat Bey kolu alçılı şekilde bir fotoğrafçı dükkanında yeni bir fotoğraf makinesini incelemekte ve pazarlığı yapmaktadır.
Yazan: A.Sacit TÜRKER
15.7.2005
“ 13. KİLOMETRE ” SİNOPSİS
ÖN BİLGİ: Demiryolunun geçtiği yerlerde, demiryolunu, rayları kontrol eden TCDD çalışanlarına “demiryolcu” denir. Her demiryolcu kendi mıntıkasına giren ortalama 13 kilometre bir alanı kontrol etmekle ve trenlerin geçişini sağlamakla yükümlüdür.
Demiryolcular yöre insanlarından seçilir. Günlük hayatları, trenin sefer saati, doğa koşulları ve yalnızlık üzerine kuruludur. Gül, 18 yaşlarında güzel bir köylü kızıdır. Köyde yaşadığı bir aşk macerasından sonra ağabeyi tarafından dövülmüş ve bu nedenle evden kaçmıştır. Diğer köyün yakınından geçen tren istasyonuna gelir. Trene biner ve İstanbul’a gitmeye çalışmaktadır. Arabası ile takip eden ağabeyine bir sonraki istasyonda yakalanmamak için trenden atlar.
ÖN BİLGİ: Demiryolunun geçtiği yerlerde, demiryolunu, rayları kontrol eden TCDD çalışanlarına “demiryolcu” denir. Her demiryolcu kendi mıntıkasına giren ortalama 13 kilometre bir alanı kontrol etmekle ve trenlerin geçişini sağlamakla yükümlüdür.
Demiryolcular yöre insanlarından seçilir. Günlük hayatları, trenin sefer saati, doğa koşulları ve yalnızlık üzerine kuruludur. Gül, 18 yaşlarında güzel bir köylü kızıdır. Köyde yaşadığı bir aşk macerasından sonra ağabeyi tarafından dövülmüş ve bu nedenle evden kaçmıştır. Diğer köyün yakınından geçen tren istasyonuna gelir. Trene biner ve İstanbul’a gitmeye çalışmaktadır. Arabası ile takip eden ağabeyine bir sonraki istasyonda yakalanmamak için trenden atlar.
Ulvi, 35-40 yaşlarında, saçları hafiften dökülmüş, kaba görünüşlü, pos bıyıklı, kirli sakallı bir demiryolcudur. İstasyon yakınındaki kulübede yalnız yaşamaktadır.
Ulvi her zamanki yol kontrolünü yapmış dönmektedir. Demiryolunun kenarında yaralı bir halde Gül’ü bulur. Kulübesine taşır ve tedavi eder. Olaydan kimseye söz etmez. Jandarmaya da haber vermez.
Gül, iki gün sonra kendine gelir. Ulvi’ye hikayesini anlatır ve kimseye haber vermemesini ister.
Gül, düşlerindeki şehre, İstanbul’a gitmek için iyileşmeyi beklemektedir. Ulvi ise hayat boyu beklediği kadına kavuşmuştur sanki. Kendince düşler kurmakta ve umutlanmaktadır.
O gün Ulvi şehre inmiş, aylığını almış ve Gül’e hediyeler getirmiştir. O gece ilk kez dışarıda mangal yakarlar ve rakı içerler. Teypteki zeybek havalarına oynarlar. Ve sarhoş olurlar. İkisi de çok mutludur. O gece ilk kez sevişirler…
İki insanın düşleri çatışmaya başlar. Gül, kurtarıcısına minnet duymaktadır. Fakat onun dünyasında yer almayacaktır. Yeni bir hayat kurmak üzere İstanbul’a gidecektir.
Jandarma ve ağabeyi Gül’ün yerini belirlemiştir. Ulvi yol kontrolündedir. Jandarma bir yandan, ağabeyi bir yandan kulübeye doğru gelmektedir. Gül, onlara yakalanmamak için İstasyona kaçar ve gelen ilk trene biner. Ulvi olanları uzaktan görür. Gül’ün kaçtığını anlamıştır. Kestirmeden koşarak tünel girişinde gelen treni beklemeye başlar.
Yapabileceği bir şey daha vardır… Ya yeşil bayrağı sallayarak“GEÇ” işareti vermek ya da kırmızı bayrağı sallayarak “DUR”…
“ BOMBA “ SİNOPSİS
BOMBA, savaşın acımasızlığını anlatan, savaşla ilgisiz canlıların ve doğal hayatın savaştan etkilenebileceğinin altını çizen diyalogsuz bir yarı animasyon yarı reel bir kısa film öyküsüdür.
Savaş sırasında bir cephe. Çarpışan askerlerden biri karşı tarafa bomba atmak isterken ölür. Askerin elinden düşen patlamamış bomba, eğimli arazide yuvarlanarak bir uçurumun kenarından aşağı düşer. Vadideki ağaçlara takılarak yavaşlayan bomba bir kuş yuvasının içinde kalır.
Vadide kış ayları başlamıştır. Günler geçer. Bomba kuş yuvasının içindedir.
Baharla beraber kuş sürüleri de gelmekte ve eski yuvalarına yerleşmektedir. Bombanın olduğu yuvaya gelen bir çift kuş şaşkındır. Bir süre sonra dişi ve erkek kuş yuvalarındaki bombayla yaşamaya alışırlar.
Vadideki doğal hayat canlanmıştır. Kuşlar günlük hayatlarını sürdürmektedir.
Dişi kuş yuvasında üç yumurta yumurtlamıştır. Bir süre sonra yumurtaların ve bombanın üzerinde kuluçkaya yatar. Erkek kuş kuluçka süresince dişisini besler…
Kuluçka süresi dolmuş yumurtalar hareketlenmeye başlamıştır. Yumurta içindeki kuş yavruları dışarı çıkmak için yumurtaları içeriden kurmaya çalışırlar. Dişi kuş, yavruların yumurtadan çıkabilmeleri için gagası ile yumurtaları kırarak yardım etmektedir. Bir yumurtayı kırarak yavrunun dışarı çıkmasını sağlar. Dişi kuş boş yumurta kabuğunu yuvadan aşağı atar. İkinci yumurtayı da gagalayarak yardım eder. Üçüncüyü de…
Fakat bomba da bir hareketlenme yoktur. Dişi kuş onu da gagalamaya başlar. Gagalar, gagalar, gagalar… Dişi kuş bombanın piminden tutarak aşağı atmaya çalışır. Fakat bombanın pimini çekmiştir.
“ BOMBA “ SENARYO
JENERİK (Siyah / Beyaz görüntülerle)
Güneşli bir gökyüzünde özgürce uçan bir kuşun görüntüleri üzerinde jenerik yazıları akar. Fonda müzik çalmaktadır. “BOMBA” yazısı ile görüntü kararır.
Güneşli bir gökyüzünde özgürce uçan bir kuşun görüntüleri üzerinde jenerik yazıları akar. Fonda müzik çalmaktadır. “BOMBA” yazısı ile görüntü kararır.
SAHNE 1- ŞARKI SÖYLEYEN GENÇ KIZ
Müzik devam etmektedir. Açılma ile pejmürde bir giyimi ve uzun dağınık saçları ile gitar çalan genç bir kız görünür. Kendinden geçmişçesine şarkı söylemektedir;
Müzik devam etmektedir. Açılma ile pejmürde bir giyimi ve uzun dağınık saçları ile gitar çalan genç bir kız görünür. Kendinden geçmişçesine şarkı söylemektedir;
“…gökyüzü maviydi
kuşun kanatları mavi
kuşlar uçuyordu gökyüzünde
savaş uçakları da
uçak bomba attı yere
her yer karardı
ve gökyüzü kuşsuz kaldı…”
kuşun kanatları mavi
kuşlar uçuyordu gökyüzünde
savaş uçakları da
uçak bomba attı yere
her yer karardı
ve gökyüzü kuşsuz kaldı…”
Gitarın tellerinin yakından görüntüsü ile müzik biter.
SAHNE 2- TELDEKİ KUŞLAR
-Geçiş- Elektrik tellerine konmuş kuşlar. Bir bombanın patlama sesi ile kuşlar tellerden havalanır.
-Geçiş- Elektrik tellerine konmuş kuşlar. Bir bombanın patlama sesi ile kuşlar tellerden havalanır.
SAHNE 3- CEPHEDEKİ SAVAŞ
Siperin topraklarına değen top mermileri, kurşunlar her yeri toz dumana katmaktadır.
Siperdeki askerlerden çoğu ölmüştür. Askerlerden biri siperden fırlar. Elindeki bombayı fırlatmak için hazırlanır. Bir kurşunla vurularak yere düşer. Gözleri yavaş yavaş kapanır. Parmakları açılır. Avucundaki bomba yere düşer.
Yere düşen patlamamış bomba eğimli arazide yuvarlanmaya başlar.
Yuvarlanarak hızlanarak uçurumun kenarından aşağıya düşer.
Vadideki ağaçların dallarına takılıp yavaşlar. Bir ağacın dalındaki kuş yuvasının içine düşer. Görüntü kararırken silah sesleri de azalarak biter.
Siperin topraklarına değen top mermileri, kurşunlar her yeri toz dumana katmaktadır.
Siperdeki askerlerden çoğu ölmüştür. Askerlerden biri siperden fırlar. Elindeki bombayı fırlatmak için hazırlanır. Bir kurşunla vurularak yere düşer. Gözleri yavaş yavaş kapanır. Parmakları açılır. Avucundaki bomba yere düşer.
Yere düşen patlamamış bomba eğimli arazide yuvarlanmaya başlar.
Yuvarlanarak hızlanarak uçurumun kenarından aşağıya düşer.
Vadideki ağaçların dallarına takılıp yavaşlar. Bir ağacın dalındaki kuş yuvasının içine düşer. Görüntü kararırken silah sesleri de azalarak biter.
SAHNE 4- VADİDEKİ DOĞAL HAYAT
(Siyah/Beyazdan Renkliye geçilir) Dingin, sessiz huzurlu bir doğa. Dereden akan su sesleri. Rüzgarın ağaçlardaki son yaprakları da dökmesi. Rüzgar artar.
Kar yağmaya başlar. Her yer kar içinde kalır. Kuş yuvasındaki bombanın üzeri de karla örtülmüştür.
Güneş, ay. Sabah, akşam. Ve geçen zaman.
Karlar erimekte, deredeki buzlar çözülmektedir. Eriyen buz suya dönüşerek dereye karışır. Toprakta bitkiler yeşermektedir. Canlanan toprak, ağaçlar, bitkiler, böcek sesleri. Parlak bir güneş…
(Siyah/Beyazdan Renkliye geçilir) Dingin, sessiz huzurlu bir doğa. Dereden akan su sesleri. Rüzgarın ağaçlardaki son yaprakları da dökmesi. Rüzgar artar.
Kar yağmaya başlar. Her yer kar içinde kalır. Kuş yuvasındaki bombanın üzeri de karla örtülmüştür.
Güneş, ay. Sabah, akşam. Ve geçen zaman.
Karlar erimekte, deredeki buzlar çözülmektedir. Eriyen buz suya dönüşerek dereye karışır. Toprakta bitkiler yeşermektedir. Canlanan toprak, ağaçlar, bitkiler, böcek sesleri. Parlak bir güneş…
SAHNE 5- KUŞ SÜRÜSÜ
Havadaki kuş sürüsü süzülerek gelir. Sürü vadi üzerinde dolanır. Sürüdeki kuşlar çiftler halinde kendi yuvalarının olduğu ağaçlara dağılır. Eski yuvalarına yerleşirler.
SAHNE 6- KUŞUN ŞAŞKINLIĞI
Bombanın olduğu yuvaya da bir çift kuş gelerek dala konar. Kuş şaşkın şaşkın yuvaya ve bombaya bakar.
Gece olmuştur. Gökyüzündeki ay her yeri aydınlatmakta ve bulutlar içinde kaybolup yeniden ortaya çıkmaktadır.
Bizim kahramanımız olan kuşlar yuvada uyumaktadır.
Havadaki kuş sürüsü süzülerek gelir. Sürü vadi üzerinde dolanır. Sürüdeki kuşlar çiftler halinde kendi yuvalarının olduğu ağaçlara dağılır. Eski yuvalarına yerleşirler.
SAHNE 6- KUŞUN ŞAŞKINLIĞI
Bombanın olduğu yuvaya da bir çift kuş gelerek dala konar. Kuş şaşkın şaşkın yuvaya ve bombaya bakar.
Gece olmuştur. Gökyüzündeki ay her yeri aydınlatmakta ve bulutlar içinde kaybolup yeniden ortaya çıkmaktadır.
Bizim kahramanımız olan kuşlar yuvada uyumaktadır.
SAHNE 7- KUŞLARIN HAYATINDAN KESİTLER
Kuşlar avlanmakta, toprağı eşelemekte, su içmekte ve uçmaktadırlar. Dalda temizlenmektedir. Erkek kuş dişi kuşa kur yapmaktadır. Bulutlu havada ay bir görünüp bir kaybolmaktadır. Erkek ve dişi kuş sevişmektedir.
Kuşlar avlanmakta, toprağı eşelemekte, su içmekte ve uçmaktadırlar. Dalda temizlenmektedir. Erkek kuş dişi kuşa kur yapmaktadır. Bulutlu havada ay bir görünüp bir kaybolmaktadır. Erkek ve dişi kuş sevişmektedir.
SAHNE 8- YUVADAKİ YUMURTALAR
Güneş doğmuştur. Erkek kuş yuvadan uçarak gider. Dişi kuş da peşi sıra uçar. Yuvada bir yumurta vardır. Yanında da bomba durmaktadır.
Ardından ikinci ve üçüncü yumurta yuvadadır.
Güneş doğmuştur. Erkek kuş yuvadan uçarak gider. Dişi kuş da peşi sıra uçar. Yuvada bir yumurta vardır. Yanında da bomba durmaktadır.
Ardından ikinci ve üçüncü yumurta yuvadadır.
SAHNE 9- DİŞİ KUŞ KULUÇKADA
Dişi kuş erkek kuşun yanından ayrılarak yuvadaki yumurtaların ve bombanın üzerinde kuluçkaya yatar. Erkek kuş dişisine baktıktan sonra kanat çırparak uzaklaşır.
Dişi kuş erkek kuşun yanından ayrılarak yuvadaki yumurtaların ve bombanın üzerinde kuluçkaya yatar. Erkek kuş dişisine baktıktan sonra kanat çırparak uzaklaşır.
SAHNE 10- KULUÇKADA GEÇEN ZAMAN
Vadide ve ağaçlıkta günler ve geceler geçmektedir. Ağaçlar çiçek açmaktadır. Rengarenk çiçekler. Dingin, sessiz, huzurlu bir doğa. Erkek kuş dişisine yiyecek taşımaktadır.
Vadide ve ağaçlıkta günler ve geceler geçmektedir. Ağaçlar çiçek açmaktadır. Rengarenk çiçekler. Dingin, sessiz, huzurlu bir doğa. Erkek kuş dişisine yiyecek taşımaktadır.
SAHNE 11- YUVADA, KUŞ YAVRULARI, BOMBA
Yuvadaki kuluçka yumurtalarında bir hareketlenme başlamıştır.
Dişi kuş yumurtaların üzerinden kalkarak yuvanın kenarına gelir.
Hareketlenen yumurtaları izler.
Yumurtalar içeriden kırılmaya başlamıştır. Yavru kuşlar dışarı çıkmak için yumurtalarını kırmaktadır.
Dişi kuş, yavruların yumurtalarını kırmasına yardım eder.
Gagasıyla yumurtaları gagalamaya başlar. Kırılan parçaları yuvadan aşağı atar.
İlk yumurta kırılır. Kuş yavrusu yumurtasından çıkar. Dişi kuş diğer yumurtaların kırılmasına da yardım eder. İkinci ve üçüncü yavru da yumurtalardan çıkar.
Yavru kuşlar cik cik ötmektedir. Dişi kuş yumurta parçalarını yuvadan atar.
Yuvadaki kuluçka yumurtalarında bir hareketlenme başlamıştır.
Dişi kuş yumurtaların üzerinden kalkarak yuvanın kenarına gelir.
Hareketlenen yumurtaları izler.
Yumurtalar içeriden kırılmaya başlamıştır. Yavru kuşlar dışarı çıkmak için yumurtalarını kırmaktadır.
Dişi kuş, yavruların yumurtalarını kırmasına yardım eder.
Gagasıyla yumurtaları gagalamaya başlar. Kırılan parçaları yuvadan aşağı atar.
İlk yumurta kırılır. Kuş yavrusu yumurtasından çıkar. Dişi kuş diğer yumurtaların kırılmasına da yardım eder. İkinci ve üçüncü yavru da yumurtalardan çıkar.
Yavru kuşlar cik cik ötmektedir. Dişi kuş yumurta parçalarını yuvadan atar.
Bomba da bir hareket yoktur. Dişi kuş bombaya bakar. Ve bombayı gagalamaya başlar.
Gagalar, gagalar, gagalar. Gagalarken bombanın pimini çekmiştir.
Kamera hızla yuvadan uzaklaşır. Gagalama sesi yükselir, yükselir, yükselir ve müziğin sesi ile karışarak bir patlama sesine dönüşür.
Gagalar, gagalar, gagalar. Gagalarken bombanın pimini çekmiştir.
Kamera hızla yuvadan uzaklaşır. Gagalama sesi yükselir, yükselir, yükselir ve müziğin sesi ile karışarak bir patlama sesine dönüşür.
Görüntü kararır
*Yukarıdaki Kısa Filmler Yücel Ünlü’ye aittir.
RADYO TİYATROSU
“Anzaklı Ömer”
Yazan : Osman Nuri Hoşdoğdu
MÜZİK : Ayırıcı, belirleyici özel sinyal müziği / Giriş
ANONSLAR : ……………sunar : ….ANZAKLI ÖMER
ŞAHISLAR :
ANLATAN : ………
ÖMER :
ANZAKLI :
HEMŞİRE :
(Müzik fona alınırken)
ANLATAN : Nesiller içlerinden çıkardıkları kahramanların sayesinde tarihteki yerlerini alırlar.Bu gizli kahramanlar her zaman,toplumun ihtiyacına koşarlar..
Hem de en olmadık yer ve zamanlarda..O kahramanları aramanıza gerek yoktur..
Onlar bir şekilde size varlıklarını hissettirirler..Tıpkı size birazdan aktaracağımız hikayemizde olduğu gibi..
Bugün size çok çok uzaklarda ,suyun öte yanında yani Amerika’da
yaşanmış bir olayın hikayesini anlatacağız.Göreceğiz ki bu gizli kahramanlarımızdan birisinin yaptığı iyilik bir gün nasıl da karşılığını buluyor.,
Gelin şimdi hep beraber New York şehrinin en görkemli hastanesinde çalışan Ömer bey’in hikayesini dinleyelim..
MÜZİK : Geçiş..
EFEKT : koşuşturan insanlar.uzaktan gelen ambulans sesi..(burası bir hastane)
Kapı gıcırtısı..
HEMŞİRE : (telaşlı) Bay Ömer..Lütfen çok acil bir hasta efendim..
ÖMER : (sakin) Tamam tamam geliyorum..
EFEKT : kapı kapanır..adım sesleri..
ÖMER : Neyi var hastanın..?
HEMŞİRE : Çok yaşlı biri…(ümitsiz) Kansız görünüyor…
ÖMER : (düşünme mırıltısı) Hımm.. Tetkiklerini getirin,göreyim..
HEMŞİRE : Hemen getiriyorum..
EFEKT : uzaklaşan adım sesleri..açılan kapı sesi..
ÖMER : (neşeli) Efendim,geçmiş olsun…
ANZAKLI : (zoraki) Sağ olun…sağ olun doktor..
ÖMER : Endişelenmeyin…Şimdi dosyanıza bakacağım..
ANZAKLI : (zoraki) Yorulmayın doktor..Çok az (öksürür) ömrüm (tekrar öksürür) kaldığını biliyorum..
ÖMER : (sitemli) Aaaa öyle konuşmayın lütfen…Allah’ın izniyle daha çok yaşayacaksınız..
ANZAKLI : (şaşkın) Allah mı…? (kendi kendine) Bu kelimeyi duymayalı (öksürür) o kadar uzun zaman oldu ki…
ÖMER : (sakin) Kendinizi yormayın lütfen..Sizinle ilgileneceğiz..
ANZAKLI : (ümitsiz) Ne değişecek ki..?
ÖMER : (kararlı) Bakın kendinizi bırakmayın..(durur) Daha ne kadar ömrünüzü kaldığınızı bilemezsiniz..
EFEKT : kapı açılır..kağıt sesleri..
HEMŞİRE : (telaşlı) İşte hastanın dosyası..
EFEKT : kağıt sesleri..yatak gıcırtısı..
ÖMER : (kendi kendine) Hımmm ,vaziyet kötü…Kanser tüm vücuda yayılmış…(yüksek sesle) Evet Sayın Josef Miller..(meraklı) Josef’di değil mi..?
HEMŞİRE : (gülümser) Bay Yosif olacak….Telaffuz meselesi..
ÖMER : (sitemli) Ne fark eder..Neyse..Bay Josef….Avustralyalıymışsın..
Yaşın 75…Ama yaşına göre dinç gözüküyorsun..(gülümser) Sadece biraz kansız gözüküyorsun o kadar..
ANZAKLI : (zoraki) Ben Avustralyalıyım.(öksürür) Avustralyalı..…
ÖMER : (gülümser) Ama önce insansınız..Ve de şimdi hasta…Görevimiz sizi iyileştirmek… Hemşire Diana..
HEMŞİRE : Buyurun efendim..
ÖMER : Lütfen kan torbası getirin..Hastaya kan vermemiz lazım..
HEMŞİRE : Hemen getiriyorum efendim..
EFEKT : kapı kapanma sesi..yatak gıcırtısı..
ÖMER : Evet Avustralyalı hastamız..(müşfik) Endişe etmeyin..Şimdi size biraz kan vereceğiz..Bir müddet hastanemizde sizi misafir edeceğiz..
ANZAKLI : İstemem doktor (öksürür) Ben bu Amerikalılara güvenmiyorum..
ÖMER : (hafif kızgın) Hastalığın milliyeti olmaz Josef..Hay aksi Yosif olacaktı..(kendi kendine) Beceremedin Doktor Ömer şu İngilizceyi….
(yüksek sesle) Lütfen böyle düşünmeyin..
ANZAKLI : (meraklı) Anlaşılan siz Amerikalı değilsiniz..
ÖMER : Şimdi bunun bir önemi yok..Bir an önce iyileşmeye bakın..
EFEKT : Kapı açılır..şıngırtı sesi..
HEMŞİRE : (neşeli) İşte serum ve kan torbası hazır..
ANZAKLI : (kızgın,zoraki) İstemem sizin kanınızı..Bırakın beni..
ÖMER : (zorlayarak) Lütfen bırakın direnmeyi..Yardım edin Hemşire Diana..
HEMŞİRE : (zorlanarak) Kolunu açalım önce efendim..
ANZAKLI : (direnir) Bırakın..(öksürür) İstemiyorum..
EFEKT : yırtılan gömlek sesi..
ÖMER : (şaşkın) Aman Allah’ım bu da ne..?
HEMŞİRE : (şaşkın) Noldu efendim..?
ÖMER : (şaşkın) Baksana kolunda bir dövme var..Hem de Türk bayrağı şeklinde..
ANZAKLI : (kızgın,sitemli) Dokunmayın ona..O benim bayrağım..
ÖMER : (şaşkın) Siz..Siz..Yoksa Türk müsünüz..?
ANAZAKLI : (şaşkın) Nerden anladın..? (öksürür) Hayır hayır..
Ben Türk değilim..
ÖMER : (itiraz eder) Ama bu..Bu Türk bayrağı dövmesi..
ANZAKLI : (zoraki) Aldırma işte öylesine bir şey..
ÖMER : (ısrarlı) Fakat benim için bu bayrak çok önemli. Dikkatimi çekti. Çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım…
ANZAKLI : (mırıltıyla) Sen ..sen yoksa..Türk müsün?
ÖMER : (coşkuyla) Evet Türk’üm..İsmim Ömer..Ömer MUSLUOĞLU
ANZAKLI : (sevinçli) nihayet bir Türk bulabildim..Bu sırrı anlatmam lazım..
HEMŞİRE : (itiraz eder) Kendinizi yormayın Bay Yosif..
ANZAKLI : (Kızgın) Sen karışma Hemşire..Adın ne senin bakayım..?
HEMŞİRE : Diana efendim..
ANZAKLI : (kızgın ) Tamam işte..Sen Amerikan kafasıyla anlamazsın beni..(sakinleşir) İşte yıllar sonra bir Türk bulmuşken..
ÖMER : (meraklı) Sizi dinliyorum efendim..
ANZAKLI : (yavaş yavaş anlatır) Yıl 1915. Sen hatırlamazsın o yılları.(öksürür) Çanakkale diye bir yer var..Türkiye’de,(durur,nefes alır) Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben Anzak’tım Avustralya Anzaklarından … İngilizler bizi toplayıp dediler ki: Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda. Birlik olup üzerine gideceğiz. (durur,nefes alır) Bu savaş çok önemlidir. Biz de inandık sözlerine, vaatlerine… Savaşmak isteyenler arasına katıldık.(durur,nefeslenir,zoraki) Biraz su verebilir misiniz..
HEMŞİRE : (endişeli) Ben vereyim…Kendinizi yormasanız..
ÖMER : (itiraz eder) Yo yo dokunma Hemşire Diana.Anlatsın..(durur)
Anlatsın ki rahatlasın..
EFEKT : su doldurulur..
ANZAKLI : Bizim beynimizi yıkayan İngilizler, Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale’ye sevk ediyorlarmış. Bizi gemilere doldurup Mısır’a getirdiler o zaman Mısır’da şöyle böyle birkaç ay talim gördük. Atış talimi.(öksürür)
ÖMER : (telaşlı) Su…Hemşire biraz daha su ver..
EFEKT : bardağa dökülen su sesi..içer.
ANZAKLI : Ondan sonra da bizi alıp Çanakkale’ye getirdiler. Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler, geceyi gündüze çeviriyordu zaman zaman… Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti uzaktan gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi, Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer barbarlıktan değil, kalplerinde ki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim. Biz karaya çıktık. Taarruz edemiyoruz. Bizi püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Bizi tekrar püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim.
Hemşire : (merakla) Eee.sonra..Ben dayanamam böyle şeylere..
EFEKT : şiddetli öksürük sesleri..
ÖMER : İstersen yarın devam edelim..Çok yoruldunuz..
ANZAKLI : Hayır hayır iyiyim ben.. İyiyim..
EFEKT : su sesi..içer..
ANZAKLI : Sağ ol kızım..(durur,nefes alır) Gözlerimi açtığımda kendimin yabancı insanların arasında gördüm. Nasıl korktuğumu anlatamam.
Çünkü İngilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya…(durur) Ama dikkat ettim. Yaralarımı sarmışlar. Bana hiç de öfkeli bakmıyorlar. Kendime geldim iyice.Bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. (durur) İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu. Dedim ki, kendi kendime:Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler. Ama yapmadılar. Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu duygularla “Yazıklar olsun bana” dedim.” Böyle asil insanlarla niye ben savaşıyorum. Niye savaşmaya gelmişim. Bu İngiliz milleti ne yalancıymış, ne kadar Türk düşmanıymış” diyerek pişman oldum. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki… Bu iyiliğe karşı ne yapsam düşündüm durdum günlerce….. Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu dövme Türk bayrağını yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte..
HEMŞİRE : (ağlamaklı) Aman Tanrım,,Ne asil bir hareket..
ÖMER : (gururlu) Biz de ne asil hareketler var ama neyse..
ANZAKLI : (memnun,gülümser) Talihin cilvesine bakın ki o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek, sıhhate kavuşmama çaba sarf eden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarf eden de bir Türk… Ne garip değil mi? Avustralya’dan Amerika’ya gelirken bir Türk’le karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Size minnettarım. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar… Buna bütün kalbimle inanıyorum.
ÖMER : (ağlamaklı) Eksik olmayın Bay Josef..Eksik olmayın..
ANZAKLI : (zoraki) Doktor..Bana adınızı söyler misiniz?
ÖMER : Ömer
ANZAKLI : (merakla) Peki niçin Ömer ismini vermişler sana ?
ÖMER : (gururla) Babam müslümanların ikinci halifesi isminden ilham alarak bana Ömer adı vermiş.
ANZAKLI : Yahu senin adın müslüman adı mı?
ÖMER : (gururla) Evet, Müslüman adı..
EFEKT : yatak gıcırtısı..itiş kakış sesleri.
HEMŞİRE : (mani olmak ister) Durun ne yapıyorsunuz..? Bu halinizle kalkamazsınız..
ANBZAKLI : (gülümser) Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Mr. Josef Miller idi. Şimdiden sonra “Anzaklı Ömer” olsun.
ÖMER : Olsun.
ANZAKLI : (gururla) Peki doktor beni müslüman eder misin? (meraklı)
Müslüman olmak zor mu?”
HEMŞİRE (şaşkın) Nasıl…? Birden bire Müslüman olmaya mı karar verdiniz..?
ANZAKLI : (fısıltıyla) Aslında bu yaşa kadar içten içe hep düşünüyordum da (durur,esefle) kimseyle konuşamadığım için , soramadığım için erteledim.
ÖMER : (şaşkın,sevinçli) Tabii..Tabii..Neden olmasın..?
HEMŞİRE : (şaşkın) Nasıl…Müslüman olmak bu kadar kolay mı gerçekten..?
ÖMER : (sevinçli) Evet,evet..Çok kolay. (sesi azalır) Önce kelime-i şehadet..
EFEKT : gök gürlemesi..yağmur şakırtısı..
MÜZİK : Geçiş…
ANLATAN : Ömer, Yosif’e yani Anzaklı Ömer’e ve hemşireye imanın ve islamın şartlarını anlattı. Anzaklı Ömer hemen kabul etti.Hem kelime-i Şahadet getiriyor, hem de çocuklar gibi ağlıyordu. Yaşlılık bir yandan, hastalık bir yandan bir de yıllardan beri içinde kavuşmak isteyip de bilemediği için kavuşamadığı islamiyete olan hasretin sona ermesi bir yandan bu yaşlı gönül iyice duygulanmıştı…Hemşireye gelince düşünmek için müsaade istedi..Doğrusu hidayet tamamen bir nasip işiydi ve kime ne zaman geleceği hiç belli olmuyordu..
MÜZİK : Geçiş..
EFEKT : yatak gıcırtısı..açılan kapı sesi..
ÖMER : (sevinçli) Selamün aleyküm Ömer amca..
ANZAKLI : Ve aleyke salam..Ömer..oğlum..
ÖMER : Buyur Ömer amca..
ANZAKLI : Ömer..Bildiğim kadarıyla Müslümanlar tesbih çeker..(zorlanarak) Acaba bana da bir tesbih bulsan da (durur) ben de yattığım yerden tesbih çekerek Allah’ımı ansam olur mu?
ÖMER : Hay hay Ömer amca..Derhal bulacağım sana tesbihi..
ANZAKLI : Aklınmda kaldığı kadarıyla sizin dedeleriniz savaş esnasında bile Hakk’ı zikretmeyi ihmal etmiyordu..Şimdi daha iyi anlıyorum bazı şeyleri..
(durur.ağlamaklı) Beni yalnız bırakma olur mu?
ÖMER : Ne gibi Ömer amca?
ANZAKLI : (yalvarmaklı) Ara sıra gel de bana islamiyeti anlat ! Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor.
Okuduğun bu kırmızı kitaplar bana ve gizli hastalıklarıma reçete oluyor..Ne büyük,ne devasa bir alimmiş bunu yazan insan..
ÖMER : Yazdırılmış ömer amca yazdırılmış..
ANZAKLI : Bana ara sıra bunlardan okusan olur mu..? (merakla) Neydi o kitap?
ÖMER : (memnun,gülümser) Hastalar risalesi..
ANZAKLI : Hah işte ondan..Olur değil mi evladım..?
ÖMER : Olur Ömer amca olur..Dinleyen olduktan sonra bizim anlatmaktan gayri ne derdimiz olabilir ki.? Bizim yaşama amacımız bu değil mi..?
Asıl doktorluk bu değil mi.? Fakat insanlar devayı başka şeylerde arıyorlar bir ömür boyu beyhude yere..
EFEKT : kapı açılır..
HEMŞİRE : Günaydın…Amcamız nasıl bakalım bugün..?
ÖMER : Gel diana gel…Nasıl olacak hastamız..
HEMŞİRE : Lütfen bana adımla hitap edin..Unuttunuz mu yoksa..?
ÖMER : (mahcup) Affedersin..Lütfen beni mazur gör Zeynep Kardeş..
Dalgınlık işte..
HEMŞİRE : (gülümser) Neyse bir daha olmasın ama..
EFEKT : gülüşüme sesleri..
HEMŞİRE : Aaaa..Hastamız uyumuş yine..
ÖME R: (esefle) Her gün yanına geliyorum..Bildiğim kadarıyla dinimizi anlatıyorum..(esefle) Fakat günden güne eriyip tükeniyor..
HEMŞİRE : Bence yeniden doğuyor..
ÖMER : (şaşkın) Nasıl yani..Görmüyor musun halini..?
HEMŞİRE : (hikmetli) Öyle değil Doktor bey..Siz imanı hazır bulduğunuz için sonradan hidayetin ne olduğunu anlayamazsınız..Bu öyle bir duygu yoğunluğu ki ancak kaybedip de sonradan bulanlar anlayabilirler..
ÖMER : Haklsınız..Çok haklınız..(sesi azalır) Keşke herkes senin gibi nasipli olabilse..
MÜZİK : Geçiş..
EFEKT : uzaktan anons duyulur..
ANONS : Doktor Ömer! Doktor Ömer..Lütfen 217 numaralı odaya gelin !
ÖMER : (endişeli) Eyvah…Bizim Ömer amca galiba yolcu ?
EFEKT : koşma sesleri…koşuşturan insan sesleri..kalp atışları..
RABARBA : Acele edin doktor…Açılın lütfen..Doktora yol verin..
EFEKT : koşma sesi..açılan kapı sesi.
HEMŞİRE : (atılır) Lütfen doktor..Bir şeyler yapın..Onu kaybediyoruz..
ÖMER : Sakin ol Zeynep..Takdir neyse o olur..(durur,yüksek sesle)
Sağ elinde tesbihiyle, kolunda şerefli bayrağımın dövmesiyle ve yüreğinde kocaman imanıyla Anzaklı Ömer..Yiğit Ömer..
EFEKT : yatak gıcırtısı..
ANZAKLI : (zoraki;hırıltıyla) Ömer….Sen misin oğlum..?
ÖMER : Benim..Ömer amca benim…Hadi gayret et..beraber söyleyelim
Ömer amca beraber..
ANZAKILI : (hırıltıyla) Yardım et oğlum..
ÖMER : (telaşlı) Hadi Ömer amca..Eşhedü enla ilahe illallah..
ANZAKLI : eşhadü en la..ilahe..(öksürür)
ÖMER : İllallah..
ANZAKLI : İllallah..
ÖMER : Ve eşhedü enla.
ANZAKLI : Ve eşhedü..en..la ilahe..
ÖME R: İllallah..
ANZAKLI :İllallah..Al..Al..(yüksek sesle) Allah..
HEMŞİRE : (Feryat) Ömer amca….
ÖME R: (sakin) İnnalillah ve innaileyhu raciun…Şahidim Allah’ım şahidim..
(ağlamaklı) son deminde seni anıyordu,şahidim..
HEMŞİRE : (şaşkın) Ama .ama siz ağlıyorsunuz..
ÖMER : (gururla) Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip oldu..
Ne yalan söyleyeyim, ağlamak geçiyor içimden ..Doya doya onu duya duya ağlamak..
MÜZİK : Geçiş.…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder